Wednesday, January 14, 2009

Avustralya


Beyoğlunda Emek sineması gerçekten hiç ısınmıyor mu? Tamam büyük salon, tarihi bina gibi bir çok sebepten ısıtamıyo olabilirler ama orada film izleyenlere yazık değil mi? Maksimumda üşüdüm, maksimumdaa. Dizlerim, dirseklerim, tüm eklemlerim dondu, buz tuttu, eve döndüğümde yorgan,kalorifer, termofor bilumum ısıtıcılarla kendimi kurtarmaya çalıştım, hastalanıp yatağa düşmedim ama, hala üşüyorum desem, yeridir yani...
Filme dönecek olursam, tamam sabırsızlıkla bekliyorsunuz ama hangi şartlar altında izlediğimi anlatmadan bu konuya geçemezdim :) Nicole Kidman'ı zaten çok beğenirim, filmde aborijinlerden aşka, westernden savaşa kadar geniş bir yelpazede anlatıldığından gerçekten sizi sarıyor. Bir çok öğeye dokunduğundan izlemenizi tavsiye edeceğim filmler arasında.

Friday, January 02, 2009

Şehir Tiyatroları...


Yakın zamanda ardarda iki oyun izledim. Özel tiyatroları şehir tiyatrosu kadar sevmeyen, yoğunluktan şehir tiyatrolarına zor bilet bulan biri olaraktan, sahnenin karşısında aldığım keyfi anlatamam... Yazmaya vakit olmadı ama tavsiye etmem gerekiyordu, yazmadan duramadım. Bunlardan ilki Anton Çehov'un Vişne Bahçesi. Zaten ne kadar klasik bir oyun olduğunu belirtmeme gerek yok heralde, ben Çehov deyince, siz anladınız sanıyorum. Kostümler, anlatılan hikaye çok keyifliydi. Belki Sosyalist Rusya dağılmadan izleseydik bu oyunu bazı replikler daha yerinde olabilirdi ama yine de ben çok beğendim.
Diğer oyun ise Haldun Taner'de izlediğimiz, Bernarda Alba'nın Evi idi. Bu oyun çok daha feminen, 8 kadının oynadığı bir oyun. Kocasını kaybeden Bernarda'nın ve kızlarının hikayesi. Toplum baskısını, töreyi anlatan, kısaca bizden bir oyun. Bazı replikler var ki acayip etkili, internet yardımıyla bulduğum bunları sizle paylaşmak istiyorum.

La PONCİA: Bu kadar çok mu seviyorsun bu adamı?
ADELA: Hem de çok. Gözerine baktıkça kanı ağır ağır içime işliyor.
*******
ANGUSTİAS: Mutlu olmam gerekiyor ama değilim.
BERNARDA: Aynı şey.